2 Aralık 2010 Perşembe

BİR SONBAHAR YAZISI

 Bu sene yurduma erkenden merhaba dedi sonbahar. Birçok şehri bedenindeki yağmur damlaları ile karşıladı. Rüzgar zaman zaman ıslık öttürerek eşlik etti ona. Bu mevsimde yapılacak en güzel şey benim için sıcak  çayımı içip pencereden yağan yağmuru izlemek ve müzik yerine yağmurun sesini dinlemek ve sonrasında toprak kokusunu duymak. Bazen havaların bu kadar soğumasından şikayetçi olsam da sonbahar farklı bi mevsim bana bu yazıları yazdıran mevsim anlatacaklarım bitmez sürer gider… Bir garip gezersin rüzgarla, boş boş yürürsün sararan yaprakların, boynunu bükmüş dalların altında.  Hafızanı çok zorlamadan anılardan fotoğraf kareleriyle anarsın. Tedirgin eder insanı biraz, adımlar ağırlaşır yavaş yavaş bilirsin arkandan sessiz sessiz gelen yine kara kış. Bilirsin yalnızlığının daha fazla acıtacağı mevsimler yaklaşıyor. için sıkılır baktıkça yüzünü ıslatan bulutlara. İsyan edersin, şimdiki acizliğine, yetmez gücün değiştirmeye ancak yürür gidersin bir o tarafa bir bu tarafa…
 Ve çalan şarkı
gripin/durma yağmur durma
Sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
İşin gücün birden paçalarına sıçrayan çamurlar, trafikte kavga eden adamların ve buharlı camların mevsimidir. Kırmızı ışıkta yağmur altında arabaların yükselen kornaların mevsimidir. Yapmak zorunda olanların mevsimidir. Düşen yaprağa bakıp hüzünlenebilmenin mevsimidir. En önemlisi yalnızlığın ve ayrılığın mevsimidir. Sonra yeniden başlamaların mevsimidir. Akşam haberlerinde yağmurun en çok etkilediği illerin, yağmurlu havayla oluşan trafik kazaları sokakta yaşayan insanların donarak öldüğü, sobadan çıkan dumandan zehirlenerek bir ailenin öldüğü haberlerinin yapıldığı mevsimdir. Acı ve hüznün mevsimidir…

Eskiden Şehrimi terk etmiş olan mevsimdi sonbahar, ya da küresel ısınmadan böyleydi. Uzun zamandır bu kadar hissetmemiştim sonbaharın gelişini. Zaman ilerledikçe eski anıları hatırlatır insana biz çocukken şöyle yapardık şöyleydi böyleydi demelere bende başlamışım artık. İnsanın en güzel anıları eskiden yaşadıkları değilmidir bunu yaşarken anlamıyoruz ama zaman geçtikçe insanın kaleminden dökülüyor böyle eski anıları. İlkokul yıllarımdayken sonbahar yağmurlarından korunmak için okula koşa koşa giderdik,  sonra sınıfın ortasındaki sobanın başında durup üşüyen ellerimizi ısıtırdık. Ve o soba başında yapılan muhabbetler bitmezdi, gerçekten de o soba tüm sıcaklığını veriyordu sınıfa bana bunlar nuri bilge ceylanın 1997 yapımı ‘’Kasaba’’ filmini hatırlatıyor bir fotoğraf karesi gibi siyah beyaz dalıp gidişler eskilere, yaşayan bilir. Annemiz sırf üşümeyelim diye üzerimize çok düşerdi. Belki de çocukken sonbahar mevsimi şefkatiyle yaşadığımız en sıcak dönemlerdi. Üniversite döneminde okuduğum ilk yıl oturduğum yerde evde kaldığım dönemde sonbaharı daha çok hissettim. Ailemden uzakta kendi ayaklarımın üzerinde durabilmek adına sonbahar benim için yeni bir hayatın başlangıcı kendimi tanımak adına geçici bir dönemdi. Soba yakmayı ilk bu evde öğrendim ve her okul çıkışı eve gidip soba yakma derdi vardı. Sobanın sönmemesi için çok uğraşırdık,  öğrencinin evi mucit evi gibidir sobayı çok amaçlı kullanmasını bilmiştik. Yağan yağmurun sesini daha çok duydum bu evde, Küçük çocuklar gibi her yağmur yağdığında pencereden dışarı bakıp yağan yağmuru seyrederdik, yapacak bir şey olmayınca. Ve yanın da dinlenilen hüzünlü şarkılar özellikle Ayna grubunun ‘’Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar’’ şarkısı öğrenci evlerinde sürekli dinlenen şarkı olmuştur. İlkokul yıllarımdaki gibi istekli değildim bu sefer okula giderken, belki de arkama dönüp baktığımda annemin yolumu gözlüyor olmasını istediğimdendir. Büyümeyi istemeyen bir çocuk gibiydim. Zamanla sonbahar yağmurlarıyla birlikte okula gitmeye alışmıştım, sabah okula giderken beni ilk karşılayan onlardı ve okul çıkışı eve dönerken de bana eşlik edenler onlardı. Bu durumdayken ailemin beni düşünmediğini düşünmek düşüncesi düşüncelerin en kötüsüydü. Kendi kendime kurduğum paranoyaklardı, sonbaharın karamsarlığından olsa gerek bunlar… Kaldığım o evde her mevsim gibi ben de değiştim...Sonbahar mevsimi müziği ve sigarası bol olan bitmek bilmeyen bir dönemdir hayata dair duruşlarımızın biraz daha durağan ve mantıklı olduğu en azından, sıcak bir çay, ılık bir ev ve hırkalarımıza sarılıp okuyacağımız bir kitap demektir sonbahar. İnsanların içine kapanmaya başladığı mevsimdir işlerine okullarına gitmeye başlarlar. Sokaklar hızlı hızlı yürüyen insanlarla dolar. Artık akşamları da tatsızlaşır sokaklarda tek tük insanlar görülür. Dünyamızda herkes bi güç kazanma, bir para kazanma çabası peşinde ruhunu yakıyor hayatını karartıyor. Sonbaharı yok eden bu işte. Sonbahar geceler boyu sessizlikler, hüzünlü bir müziktir, doğanın kendisiyle hesaplaşmasıdır, insanın da kendisiyle hesaplaşması.HALİME KOÇ(13.10.2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder